Röportaj


Sadık Güleç


“O anın gelmesini sabırla beklerseniz isteğinizi elde edersiniz”


Mesleğe Günaydın Gazetesi’nde gece muhabiri olarak başlayan Sadık Güleç; Aktüel Dergisi, Sabah ve HaberTürk gazetelerinde çalıştı. Bir yıldır Taraf Gazetesi’nde muhabirlik yapan Güleç, “Uzun süre bu işi yaptığınızda sizi bekleyen en büyük tehlike ‘yabancılaşma’dır” diyor.

Sadik_1
Photo Digital - Mesleğe ilk nasıl başlamıştınız?
Sadık Güleç - İstanbul üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler 1990 mezunuyum. Okul yıllarında fotoğraf çekmeye başladım. İlk zamanlar Rus yapımı bir Lübitel’im vardı. Sonra Minolta’nın SRT 101 diye çelik kasa bir modelini aldım. 1989 yılında Asil Nadir’in Günaydın Gazetesi’ni aldığı dönemde gece muhabiri olarak işe başladım.  O zamanlar önemli hastanelerde muhabir bulundurulurdu. Ben de Çapa Hastanesi’nde gece çalıştım. Ve hastane önünde yanıma gelen bir taksi şoföründen o zamanlar yeni çıkan Nikon’un efsane makinesi F3’ü bütün ekipmanları ile çok ucuza aldım. Gazetede bir süre sonra gece istihbaratının başına getirildim. Polis telsizi dinler, oradan geçen olayları izler ya da bölgelerdeki muhabirlere gelen işleri takip ederdim.

PD - Hem gazete hem de dergide görev yapmış bir gazeteci olarak yayınlarda fotoğraf kullanımlarından bahseder misiniz?
SG - 1992 yılında çıkan ‘Gerçek’ isimli haftalık haber dergisi fotoğraf ağırlıklı çalıştığım ilk haber dergisiydi. Foto muhabiri olarak çok şey öğrendiğim yer ise Aktüel oldu. Aktüel’de, hazırlanan habere uygun fotoğraf çekmeyi öğrendim. Haber hazırlanırken o habere uygun fotoğrafı da tasarlardık. Bu bazen mizansen olurdu. Bu konuda haber dergiciliğinde en usta isimlerden birisi olan Yıldırım İncealemdaroğlu’ndan çok şey öğrendim. Haber dergisi fotoğrafçılığında konu ile fotoğrafın ilişkisini kurmak çok önemlidir. Röportaj yapılan kişi ile onunla konuşulan konuyu fotoğrafa yansıtmak başlı başına bir tasarımı gerektiriyordu. Bazen o kişiyi en olmadık bir şeye razı etmeniz gerekirdi ya da o anda çevrenizde bulunan objelerden yararlanmayı… Aktüel’de fotoğraf iyi yer alırdı. Eğer geniş giren bir röportajsa iki sayfaya yayılan foto kullanılırdı. Bizim açılış fotosu dediğimiz bu fotoyu kurtardığımızda işimizin yarısı bitmiş demekti. Yıldırım’ın özelliği ise en olmadık kişileri olmadık şeylere razı etme yeteneğinde gizliydi. Haber fotoğrafçılığına önce bir dergide başlamak bana çok şey kattı. Dergi fotoğrafçılığında kazandığım bakış açısını daha sonra gazete fotoğrafçılığında da kullandım. Gazete fotoğrafçılığında anı yakalamak daha önemli belki. Ama bazen en sıcak olayın içinde bile beyninizde istediğiniz fotoğrafı görebiliyorsunuz ve o anın gelmesini sabırla beklediğinizde isteğinizi elde edebiliyorsunuz. Tabii bazen şansınız yaver gitmeyebiliyor.

PD - Bazı fırsatları kaçırdığınızı düşünüyor musunuz?
SD - Şimdi geçmişe baktığımda hayıflanıyorum. Çünkü çatışmalar, trafik kazaları, 12 Eylül sonrası tekrar harekelenen sol örgütlerin eylemlerini izledim. Ama bugünkü fotoğrafa bakış açımla geçmişe baktığımda müthiş belgesel fotoğraf çalışmaları çıkardı diye düşünüyorum. Ancak fotoğraf bilgim ve bakış açım yetersizdi.

PD - Yaptığınız çekimlerden sizi en çok etkileyenler hangileri oldu?
SG -
 İstanbul’da yapılan NATO toplantısı sırasında meydana gelen gösterileri izliyordum. Mecidiyeköy’de polisin sert müdahale ettiği bir olayda kafamda elleri arkaya bükülmüş göstericinin yüzündeki acının fotoya yansıdığı bir görüntüyü çekmek vardı. Bu tür olaylarda her şey ilk birkaç dakika içinde biter. İyi fotoğraf ise bu ilk anlarda yakalanır. Böyle yakalanan bir göstericinin koluna iki polis girmiş onu polis otosuna doğru götürüyorlardı. Göstericiyi diğer foto muhabiri arkadaşlar da çekti. Ama onlar hemen ayrılıp diğer göstericileri çekmeye gittiler. Bense nasıl olsa gazeteye girecek bir iki fotoyu kurtardım deyip, o kafamdaki kare oluşur mu merakıyla takibe devam ettim. Sessiz bir köprü altına geldiğimizde iki polisin kollarını büktüğü göstericinin yüzüne polis gaz sıkmaya başladı. Bir iki saniyelik bu anda deklanşöre bastım. Gazete fotoyu birinci sayfadan ama küçük kullandı. Fakat gazetede bunu gören diğer gazeteler fotoyu satın aldı; ikinci gün beş gazetenin birinci sayfasında kullanıldı. Gazetelerin pek yapmadığı bir şeydi bir başka gazetede kullanılan fotoyu daha sonra alıp kullanmak… Hiç unutamadığım bir an daha var; Lübnan’da 2007 yılında Hizbullah-İsrail savaşında bütün ailesini kaybeden bir kadın... Güney Lübnan Kana’da bir mezarlıkta rastladım ona. İsrail bombardımanında eşini, çocuklarını, kardeşini, eşinin anne ve babasını kaybetmişti. Bir mezarın başındaydı. Fotoğrafını çekerken yanlış bir şey yapmaktan korktum. Sonra beni evine davet etti. Duvardan kaybettiği aile bireylerinin fotoğrafını indirdi ve mezarlıkta o foto ile birlikte çektim onu. Bu kadar rahat görüntü vermesine çok şaşırmıştım. Sonra anladım ki onların ellerindeki tek savunma aracı buydu. Acılarını dünyaya yalnızca bizim aktaracağımızı biliyorlardı.

PD – Çalışırken neleri göz önünde bulunduruyorsunuz?
SG - Günlük bir gazetede çalışıyorsanız sürekli farklı kareyi yakalamak zorundasınızdır. Sonuçta bütün gazeteler en az üç ya da dört ajansa abonedir. Gittiğiniz bir işte fotoğraf ajanslarının birden fazla foto muhabiri bulunur. Yani sizin çalıştığınız gazetedeki yazı işlerinin önüne daha o olay devam ederken sürekli fotoğraflar düşer. Bu yüzden delicesine deklanşöre basmayı sevmem, düzgün birkaç kareyi kurtardıktan sonra beklemeyi seçerim. Yalnızca o olaya odaklanmam, etrafa bakarım; izleyenler, konuşma yapanlar, güvenlik güçleri, hepsi çok farklı tepkiler verebiliyor. Aynı şey röportaj fotoları için de geçerlidir. Konuşmanın sonuna kadar beklemek gerekir. Yüzdeki bir mimik, bir gözyaşı, kızgınlık anı, böyle bir anı yakaladığınızda kuru bir konuşma fotosunun ötesine geçiyorsunuz. Uzun süre bu işi yaptığınızda sizi bekleyen en büyük tehlike “yabancılaşma”dır. Sizin iyi fotoyu aradığınız o yerlerde insanlar acı çekiyor. Belki zaman, zaman kendimi işe kaptırdığım anlar olmuştur. Ama hala eşlerini, çocuklarını, yakınlarını kaybeden insanları çekerken tedirgin olurum. Onların yaşadığı acının gerçek olduğunu hiç unutmadım. İşimi yaparken onları kırmaktan korkarım. Uzun zamandan beri fotoğrafı ve haber yazımını beraber götürüyorum. Kendi yazdığım haberin fotosunu çekmek daha farklı bir şey. Ama bazen dezavantaj da olabiliyor.

PD- Kullandığınız ekipmanları öğrenebilir miyiz?
SD - 
Canon 50 D kullanıyorum. Deli gibi ekipman alanlardan değilim. Ekipmanın çok önemli olduğunu düşünmüyorum. 10-22 Sigma geniş açı, Tamron 17-50 F:2.8, Canon 50 mm f: 1.4, Canon 70-200 F:2.8 objektiflerim var. Fotoğraf makinesi artık bir parçam oldu ama her zaman da bu kadar ekipman taşınmıyor. İç cebimde bir tane Canon G 10’u her zaman bulunduruyorum.




Faruk Kurtuluş


Mimari fotoğrafçılık alanında uzmanlaşan Faruk Kurtuluş, çekimlerden önce çalışma yapacağı mekan konusunda detaylı bir hazırlık gerçekleştiriyor. Dekorasyon gözü sayesinde işlerinde daha pratik olduğunu belirten Kurtuluş, mimari çekimler için özel olarak tasarlanmış perspektif kontrollü PC lensler kullanıyor.





farukPhoto Digital - 2001 yılında Beykent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü'nden birincilikle mezun olup 2004 yılında Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü'nde yüksek lisans eğitimini tamamlamışsınız. Tamamen sanata adanmış bir eğitim hayatınız olduğunu gözlemliyoruz…

Faruk Kurtuluş - Evet, bütün öğrenim hayatım sanat eğitimiyle geçti. Çocukluğumdan beri de hep bu konulara bir meyilim vardı. İstediğim bölümlerde okuduğum için şanslı bir insan olduğumu söyleyebilirim çünkü herkes sevdiği bölümde okuma şansını bulamayabiliyor.  

PD - Uzmanlaştığınız alan olarak mimari fotoğrafçılıkta çekimlerden önceki hazırlık aşamalarınızdan bahseder misiniz? Bina - mekanı tanıma süreciniz, mimarı ile görüşerek yapı hakkında birinci elden aldığınız bilgiler vs…

FK - Çekimlerden önce çekimi yapılacak olan yerlerin haritadaki coğrafi konumunu gösteren kuşbakışı bir planını istiyorum. Ve harita üzerinden, o mekan üzerinde güneşin günün değişik saatlerinde ne konumda, hangi açıda olduğunu tespit ediyorum. Buna göre mekanın çekim planını oluşturuyorum. Ayrıca özellikle iç mekan çekimlerinde mekanın 3D çizimlerini istiyorum ve ışıklandırma hakkında da maksimum bilgi alıyorum. Çünkü çekimlerde kendi ışıklarımızdan yararlanırken, mekanın ışığının kendi karakterini de bozmamak gerekiyor. Ayrıca fotoğrafların mekanın aurasını daha güçlü bir şekilde yansıtabilmesi adına, mekanın mimarıyla konuşup, daha fazla öne çıkartılması gereken detayları öğreniyorum. Bütün bunlar haricinde tabii bir de mekanın işlevine göre de kareleri belirliyorum. Örneğin, bir otel çekimiyle, alışveriş merkezi çekiminin havası bambaşka oluyor.

PD - İlk mimari çekimlerinizi yapmaya nasıl karar vermiştiniz?

FK - Bundan yaklaşık 10 sene kadar önce ilk mimari çekim işim ablam Leyal Kurtuluş vasıtasıyla gelmişti bana. Kendisi de içmimar olduğundan, ilk olarak onun çalıştığı şirket için mimari fotoğraf çekimi yapmıştım. Yaptığım çekimler çok beğenilmişti ve ondan sonra işler kendiliğinden yürüdü. Kendileri için çekim yaptığım mimarların memnuniyeti neticesinde kulaktan kulağa yayılarak, artarak devam etti. İki yıl öncesine kadar freelance olarak çalışıyordum, şimdi ise Cream Fotoğraf Ajansı’nın fotoğrafçılarından biri olarak çalışmalarıma devam ediyorum.  

PD - Mimari fotoğrafta simetri kullanımına yaklaşımınız nasıl?

FK - Çekimlerde çok detaylı çalışıyoruz. Bende ailemden gelen bir dekorasyon gözü var zaten, babamla annem mobilya ve dekorasyon işi yapıyorlar. Ablamla çocukluğumuzdan beri hep bu işlerin içinde büyümemizin neticesinde zaten ablam içmimar, ben de mimari fotoğrafçı oldum. Bir mekana girdiğim zaman, oradaki bütün simetri bozukluklarına veya gözü rahatsız edebilecek olan her türlü küçük detaya dikkat edip düzeltmeye özen gösteriyorum. Çekimlerde de hiç acele etmiyorum. Çekimleri zamana yayarak, hata payını minimuma indirmeye dikkat ediyorum. Uzun zamandır da aynı ekiple çalıştığım için asistanlarımla ve ışık ekibimle birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Bunun neticesinde çok fazla konuşmaya da gerek kalmadan, kendiliğinden detaylı bir şekilde akıyor her şey.  

PD - Mimari fotoğrafçılık Türkiye'de gereken ilgiyi görüyor mu sizce?

FK - Bence fotoğrafta branşlaşmak çok önemli. Yani belirli bir uzmanlık alanı seçmeniz ve bir tek o konuda çekim yapmanız... Fotoğrafa ilk başladığım senelerde biraz dağınıktım ben de. Bir iş geldiğinde onu hemen alıyordum konusu ne olursa olsun. Fakat kısa zamanda bütün enerjimi mimari fotoğrafa yönelttim ve bunun çok faydasını gördüm.
Mimari fotoğraf Türkiye'de aslında çok iyi tanınan bir fotoğraf dalı değil. Birçok mimar hala yeterli önemi vermiyor işin profesyonel bir şekilde fotoğraflandırılmasına. Halbuki o kadar emekle ortaya çıkarılmış olan bir yerin tanıtımında bence en önemli aşama mimari fotoğraf çekimidir.

PD - Kullandığınız ekipmanları öğrenebilir miyiz?

FK - Çekimlerde perspektifi bozmamak adına mimari çekimler için özel olarak tasarlanmış perspektif kontrollü PC lensler kullanıyorum. Makine olarak Canon'un EOS 5D Mark II modelini kullanıyorum. Tabii bu, şu an için geçerli. Sonuçta teknolojiyle beraber hep yenilemek durumundayız makineyi. Işık olarak da Elinchrom kullanıyorum. Değişik güç ve özelliklerde birçok ışık ve ışık aksesuarları götürüyoruz yanımızda





Kaynak:fotografdergisi.com




Süleyman Arat

“Foto muhabiri çok yönlü olmalı”


suleyman-arat-228 yıldır Hürriyet Gazetesi'nde muhabir ve foto muhabirlik görevlerinde bulunan Süleyman Arat mesleki yaşamını spor servisinde sürdürüyor. 'Yılın Gazetecisi', 'Yılın Foto Muhabiri' ve 'Yılın Basın Fotoğrafı' gibi ödülleri bulunan Arat'ın ilk kullandığı fotoğraf makinesi ise Kodak Retina 1A.



Photo Digital - Onlarca yıldır Hürriyet Gazetesi'ninde görev yapmaktasınız. Mesleğe ilk nasıl başlamıştınız?
Süleyman Arat - 1961 yılında İstanbul'da doğdum. Stüdyo fotoğrafçılığı yapan babam Yüksel Arat'a duyduğum hayranlık küçük yaşlardan itibaren benim bu sanat koluna yönelmeme neden oldu. Lise eğitimimi sürdürürken yaz tatillerinde ve okul çıkışlarında babamın yetiştirdiği kalfasının yanında önce çırak sonra da kalfa olarak çalıştım. Renkli negatif filmin çok seyrek bulunduğu siyah beyaz fotoğrafçılığın yaygın olduğu 70'li yıllarda stüdyo fotoğrafçılığımı ve karanlık odacılığımı geliştirdim. 1982 yılı Kasım ayında Hürriyet Gazetesi'ne stajyer olarak girdim ve hala aynı gazetede çalışmaktayım.

PD - Kullandığınız makineler sizin fotoğraf gelişiminize nasıl katkı sağladı?
SA - İlk kullandığım fotoğraf makinesi Kodak Retina 1A oldu. Hürriyet Gazetesi'ne stajyer olarak girdiğimde ise boynumda Praktica marka fotoğraf makinesi ve üzerinde normal objektif vardı. Fotoğraf servisi şefi Atılay Kayaoğlu en kısa süre içinde daha profesyonel bir fotoğraf makinesi almamı söyledi. Mesleğin ilk yıllarında çekeceğim fotoğraflarla yöneticilerde bırakacağın 'yetenekli' ya da 'yeteneksiz' izleniminin önemini düşünerek babamın da desteğiyle dönemin en iyi fotoğraf makinesi olan Nikon FE satın aldım. Diğer ekipmanlardan ancak Nikon normal objektif, Vivitar marka geniş açı, Sligor marka 75-300 zoom alabildim. Bu ekipmanla uzun yıllar çalıştım ve birçok ödül kazandım. Daha sonraki yıllarda Nikon F3 kullandım. F3 en severek kullandığım makinelerin başında gelir. Dijital fotoğrafçılığa Kodak'ın Nikon F5 bodysi üzerinde uyguladığı DCS-620 makinesiyle geçtim. Daha sonra Nikon D1H aldım. Bu makineyi de uzun yıllar kullandım.

PD Stajyer olarak başladığınız gazetede 28 yıldır çalışıyorsunuz… Bu nasıl bir duygu?
SA - Çalıştığım gazeteye karşı aidiyet hissediyorum… Uzun yıllar politika, polis ve adliye haberlerinin yapıldığı Hürriyet İstihbarat Servisi'nde muhabir ve foto muhabiri olarak görev yaptım. Yaklaşık beş yıl önce branş değiştirerek spor servisine geçtim. Mesleki yaşamıma Hürriyet Spor Servisi'nde Fenerbahçe muhabiri olarak devam ediyorum.

PD - Bu çalışkan yapınızı neye bağlıyorsunuz?
SA - Foto muhabiri her türlü işi yapabilmeli. Ben Kuzey Irak ve Kosova Savaşları’nda da bulundum; cumhurbaşkanlık, adliye, cinayet haberlerine de gittim. Foto muhabiri çok yönlü olmalı. Haberin üstesinden ancak o şekilde gelebilir. Ben sadece tek bir konuyu çekerim diyorsa o zaman onun adı
'foto muhabiri' değil 'fotoğrafçı' olur.

PD - Spor fotoğrafları çekerken hangi ekipmanları kullanıyorsunuz?
SA - Spor servisine geçince yaklaşık bir yıl Nikon D2 Hs kullandım. Daha sonra D3 aldım. Halen bu fotoğraf makinesini kullanmaktayım. Diğer ekipmanlarım; 300 mm 2.8, 70-200 2.8, 24-70 2.8, SB-80DX flaş ve Canon G11 mini fotoğraf makinesidir.

PD - Kazandığınız ödülleri öğrenebilir miyiz?
SA - 1991 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nde haber dalında, 1992 yılında ise aynı yarışmada bu kez fotoğraf dalında 'Yılın Gazetecisi' seçildim. 1991 yılında Cumhuriyet Gazetesi tarafından düzenlenen Bülent Dikmener Haber Yarışması'nda Özendirme Ödülü ve Foto Muhabirleri Derneği'nden 'Yılın Foto Muhabiri” ödülünün sahibi olarak, aynı yarışmada iki yıl üst üste de ikinci seçildim. 2009 yılında Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin düzenlediği yarışmada da 'Yılın Basın Fotoğrafı ödülünü kazandım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder